Bill’den duymuşuz bu tarifi ilk kez. İçerik kraldır. Bizim Bill, Microsoft Bill canım ya. Bak bu Bill varya genç bir adamdı ben ilk bilgisayarıma kavuştuğumda. Düşünce Hızında Çalışmak adlı bir kitabı vardı. Sanırım ikinci kitabı. Rahmetli Steve ve Bill sürekli sohbetlerimize konu olurdu. Bill ile uzun zamandır karşılaşmadım. Hayır faliyetleri ile gündem oluyor. Uzattım yine.
İçerik Kral mı?
Kral. Çok ciddiyim bak. Bilgi ve bilgiyi aktarmak en faydalı eylem olmuş tarihimiz boyunca. Türkiye tarihini kast etmiyorum. İnsanlık tarihi boyunca. Elbette her zaman bilginin aktarım yöntemine uyum sağlamamız gerekiyor. Bu bambaşka bir konu. Henüz okumayı seven kuşağın satın alma gücü yüksek ve alışveriş arzusu devam ediyor. Üstelik bilgiyi yazı ile belgelemek de uzun vadeli bir yatırım. Yaygın ifade biçimi ile analım. İçerik ile pazarlama halen geçerli bir yöntem. Peki her içerik kral mıdır? Her yazdığınız pazarlamanıza fayda sağlar mı?
Her İçerik Pazarlamaya Fayda Sağlar mı?
Elbette sağlar fakat etkisi, oranı tartışmaya açıktır. Ölçebildiğimize göre bu oranı ve ciroya etkisini rakamlar ile görmek de çok kolay. Bu konuyu yazıya dökmeme sebep olan süreci şurada anlattım: İçerik ile Pazarlama
Hemen bir başka yazıyı daha paylaşmak isterim. İngilizce bir kaynak ve tıkladığınızda yeni pencerede açılacak: Content is King: Some of Our Favorite Content Marketing Quotes
Bu kaynaktan üç alıntı yapmama ve ardından konuya devam etmeme müsade et lütfen:
İçerik pazarlaması tamamen ilgi çekici bir hikaye anlatmakla ilgilidir.
– Joe Pulizzi, İçerik Pazarlama Enstitüsü
Herkes için her şey olamazsın, ama birisi için bir şey olabilirsin.
– Drew Davis, Marka düzenlemesi
Pazarlama, bir efsane yapmak ve anlatmakla ilgiliydi. Şimdi mesele bir doğruyu söylemek ve paylaşmak.
– Marc Mathieu, Unilever
Peki, her içeriğin farklı etkisi olacaktır, oluyor, olduda anlaştığımızı düşünüyorum. Zira bunu istatistik programları bize kanıtlıyor. Hakkımızda yazısı ciroya on lira fayda sağlamış ama nasıl yapılır yazısı bin liralık ekti yaratmış. Benzer örnekleri bir kaç istatistik okuması yaparak sizler de görebilirsiniz.
Başka okumalar yapmak istersen bir iki de kitap önereceğim. Yaz, not al tıkla:
Epic Content Marketing by Joe Pulizzi
The Thank You Economy by Gary Vaynerchuk
Everybody Writes by Ann Handley
Tamamının dijital dağıtımları hatta sesli kitapları mevcut zira aşırı pazarlama ile piyasaya pompalanmış satış odaklı kitaplar. Dolayısı ile meraklısı satış ve pazarlama kampanyalarını da inceleyebilir.
Benim kendime çıkarttığım ders şu oldu. Her içerik istenilen arzu edilen oranda satışa etki etmiyor. Bazı içerikler açık ara diğerlerinden önde gidiyor. Peki, her bir yazıyı, her bir bilgi aktarımını bir şablona göre yapsam? Her içeriğim bana fayda sağlamaya başlar mı? Evet. Sağlıyor. Üstelik hemen hemen hepsi belli bir aralıkta satışları etkiliyor. Sitedeki elli yazının her biri neredeyse birbirine yakın cirolar yaratıyor. Yani şablon başarılı.
İçerik Üretmek için Şablon Yaratmak
İçerik yazması için birini nasıl bilgilendirmem gerek? Kalemi çok güçlü bir yazara, içerik üreticisine hangi bilgileri vermeliyim ki faydalı bir sonuç alayım. Yıllarca şunu yaptık. Ne satıyoruz? Ah dur dur dur. Örneğe başlamadan kısa bir bilgi. Sırf e-ticaret hakkında bilgi paylaşmak için jet hızı ile dahil olduğum bir proje var. Ve bu proje müşterilerin değil. Benim sayılır. Dolayısı ile tüm verileri, tüm bilgileri dilediğim gibi kullanmakta özgürüm. Nerede kalmıştık?
Yıllarca şunu yaptık. Ne satıyoruz? Enginar. Ne yazalım? Enginar. Nesini yazalım? Enginarın faydaları. Tarif verelim mi? Enginar Pilavı Çok Güzel! Verelim tarifler. Başka ne yazalım? Annenizi enginar ile sevindirin, sevgilinize enginar demeti ile… Sevgililer günü indirimi yapsak mı ya?
Bu tür konuşmalar her e-ticaret projesinde yaşanmıştır, yaşanmaktadır, yaşanacaktır.
İçerik Üretmeden Önce
Şablon yaratacağız. İçerik üretmek için şablon yaratacak vizyona sahibiz ama şunlarımız yok mu? Şayet yoksa önce bunlardan başla. Sonra dön dolaş buraya gel ve içeriğinin şablonu eksik kalmış olsun.
Hedef kitlen belli mi?
Markan? Markanın söylemi? Kurum kimliğin? Bütçen belirlendi mi? Nerede nasıl harcayacaksın? İçerik üretimini de bütçelendirdin mi? Sahi sen hedef kitlen ile nasıl konuşuyorsun? Sen derken, markan yani.
Sayın Uzunoğulları;
Sayın Eyyan Hanım;
Sevgili Eyyan;
Eyyan selam;
Eyyan nassın ya;
Eyyan, hop!
Eyyan, canımsın!
Şaşırmamak gerek. Hitap şekilleri hızla değişiyor.
Bunları belirlemiş ve bir kenara yazmış olduğunu düşünerek devam ediyorum. İlk madde neydi?
Hedef Kitle
Hedef kitlemiz kim?
Hedef kitlemiz, *İstanbul’da yaşayan keyifli beslenmek isteyen lezzet severler. En iyisini kullanma arzusu ile yemek malzemelerini özen ile seçenler. Yemek bilgisi olan, gusto sahibi, ağzının tadını bilenler.
Ana amaçları ne?
Lezzetle, keyifle, yeme içme konularında incelikle dolu bir yaşam.
Nasıl? Gayet basit değil mi? Bir iki cümle ile geniş bir hedef kitlemiz oldu. Amaçları da basit. Keyifli yemekler, lezzetli tabaklar. Yeme içme konularında gösterilen incelikleri de takdir ile karşılayanlar. Gusto sahibi diyelim mi Ahmet Hamdi Tanpınar gibi. Hatta kitleyi biraz daraltalım. En kolay yolu seçiyorum ve şimdi gidip bir ibare ekliyorum. Sen bu yazıyı okurken çoktan eklenmiş olacak. İstiyorum ki, bu ibareyi bu satırı yazdıktan sonra eklediğimi bil. Eklenen bilgi şu: *İstanbul’da yaşayan!
Devam ediyoruz. Peki böyle bir kitle var mı gerçekten? Varsa hangi sorunlar ile yüzleştiklerini de biliyor olmalısın. Sorunları neler? Bu sorunun temelleri nereye dayanıyor. Bu sorunu nasıl da çözemiyorlar acaba? Peki bu sorunların hepsi mi bizim hedef kitlemiz ile alakalı. Hepsi mi bizim kitleye özgü?
Hadi tek tek yanıt arayalım buna:
Sorunları Ne?
Hangi sorunlar ile yüzleşiyorlar?
İstanbul’da yaşayan insan sorunsuz olur mu? Tanımlamaya çalışalım.
Kaliteli ve lezzetli enginar bulamıyorlar. Buldukları enginarlar fiyatına oranla düşük kaliteli. Yüksek rakamlar dahi ödeseler Ege bölgesindeki enginar lezzetine ulaşmaları çok güç. Özenle yapılan çanak enginarlar kılçıkları ile hüsrana neden oluyor.
Hedef kitlemiz için bunlar ciddi sorunlar. Boş boş bakma bana öyle. İstanbul’da enginar bulamamak, bulsan da kılçıkları ağzında evirip çevirmek ne demek anlayamazsınız. Hele şevketi bostansızlık yok mu. En fenası da şevketsiz geçen günler : )
Sorunun temelinde neler yatmaktadır?
Öyle ya, bir sorun varsa bu sorunu yaratanı bulmak gerek. Bunları da netleştirmeye çalışalım. İstanbul’da iyi bir enginar bulmak neden bu kadar zordur?
Enginar çeşitlerini bilmiyor, birbirinden ayırt edemiyorlar tüm enginarların aynı olduğun düşüncesi yaygın bir hata. Küçük enginar bebek, biraz büyüğü de çanak olurdan öte pek bir bilgi de bulunmuyor. Bunları bilen, konuya hakim olan kişiler dahi istediği enginarı İstanbul’da bulamıyor. Zira İstanbul’a gelen enginarlar genellikle Marmara Bölgesinde yetişiyor. Bursa’dan ve İstanbul çevresinden temin ediliyor. Genel olarak Bayrampaşa enginarı olarak anılan, konserve amacı ile ekimi yapılan enginarlar pazarlarda yerini alıyor.
Peki bu sorunu bugüne kadar neden çözmediler?
Çözenler muhakkak var. Fakat çoğunluk çözüm üretemiyor. Nedir sebebi? Zamanları mı yok? Para, para mı asıl neden? Uzmanlık isteyen bilgiler mi gerekiyor? Yeterince önemli mi değil? Başka ne olabilir.
Şimdi bu konuyu tek cümle ile tanımlayalım. Uzmanlık isteyen bilgiye sahip olmadıkları için çözemediler!
Bu sorunların hangileri hedef kitlemize özgü?
Bazı bilgilere sahipler fakat nasıl hareket edeceklerini bilmiyorlar. İstanbul’a kaliteli enginar ulaşmaması ortak sorunları.
Sonuçları Nedir?
Sorun nelere sebep oluyor, sonucu ne, maliyet ne?
Bir düşünelim;
- Maddi kayıp en önemsizi ama sonuçlardan biri;
- Daha sezonun başında tatsız ve kılçıklı bir enginar sezon boyunca bizi bu lezzete karşı isteksiz kılıyor. Yazık.
- Eş dost toplanmışız, görüntü harika ama enginar kılçıklarını ağzımızdan nasıl çıkartsak? Yutsak mı acaba, çıkartsak ayıp yutsak midem kaldırmayacak.
Üç madde saydık.
Orta vadeli düşünürsek, sırası ile sonucu ne olacak bunların?
- Maddi kayıp önemsiz dedik evet ama en pahalısı bile beklentiyi karşılamaz ise tüm sezon enginar yemeyip koca bir sezonu kaçırsak üzülmez miyiz? Konservesinden bile soğusak yazık olur bu lezzetten mahrum kalırız.
- Yılda kaç sefer enginar yiyoruz ki? Kılçıklı, tatsız tuzsuz bir enginar yeme içme keyfimizi bozar. Menü listemizden bir sebze ve bağlı olduğu tüm tarifler silinir.
- Kalitesiz enginar hepimizi zor durumda bırakıyor. Ağızda dolaştırıp durduğumuz o kılçık bizi bulursa sofrada. Çaktırmadan mutfağa mı kaçacağız. Sofrada peçeteye çıkartacak değiliz.
Peki uzun vadede neler olur?
En iyi durumda;
Lezzetli bir enginara rastlayabiliriz. Kılçıklarını temizlemeyi öğrenebiliriz. Düşük ihtimal de olsa doğru tedarikçiyi bulabiliriz.
Kötüyü düşünürsek;
Allah korusun enginarı ve beraberinde gelen tüm lezzetlere küsebiliriz. Enginarsız hayat şarapsız sofraya benzer. Enginarsız salata yeşilliği üzer. Baklanın boynu bükük kalır. Sağlıklı beslendim diye kendimizi avutamayız. Diyet yapanların yegane dostu enginar diyet listesine dahil olmaz ise onca lif hangi gıdadan alınır.
Bu sorunları çözmek onları hedefine yaklaştırır mı?
Elbette yaklaştırır!
Şayet burada yanıt “Hayır” ise tekrar başlıyoruz çalışmaya. Zira hedef kitlenin derdine derman olamayan her ürün vaya hizmet başarısızlığa mahkumdur. Dünya ticaret tarihi bu hikayeler ile doludur. Yatırım bütçenizin, teknolojiyi kullanım maharetinizin, devasa isme sahip ajansınızın size en ufak katkısı olmaz.
Durmak yok, devam ediyoruz. Ediyorum. Edemedim. Bir sonraki başlığımız çözüm olacak ve çözümlerimizi sıralayıp devam edeceğiz. Şimdi gidip enginar yemem gerek.